Uzun zaman olmuş blog ile ilgilenmeyeli:) aslında söyleyecek ne çok sözümüz var ama zamanı verimli kullanamıyoruz galiba. Aşağıdaki kısa yazı, Instagram'da paylaştığım ve bana çook şey anlatan bir yazı...
Hayat, sadece bir algidan
ibaret. Bir gerçekler var, birde gerçek zannettiklerimiz... kimse boşuna
girmiyor hayatımıza... herkesden öğreneceklerimiz var... hayat deneyimlerden
ibaret... her deneyimden herkesin çıkarttiği, anladiği, aldiği aslında kendi
gerçeği ile ilgili... ruhunun tekamul seviyesiyle ilgili... galiba insan böyle
böyle olgunlaşıyor.... Içim hep sevgiyle dolu, bana zararı dokunmuş olanlara
bile kızamıyorum:) Kim bilir ne yaşadı da bu kadar kotu oldu diyorum... Herkese, yazimi buraya kadar okumuş olan sana da tesekkurler... acaba seninle
hayatimin hangi doneminde dokunduk birbirimizin kalplerine... hepiniz hayatimin
birer parçasisiniz.. ve şimdiki ben olmamda hepinizin payi var:)(: hepinize
tesekkurler... 2016 yılını geride bırakmamıza günler var. Acısı bol bir yıl geçirdik Türkiye olarak.. 2017 benim için yenilikler ile başlayacak:) Tüm enerjimi gene başarılı olmak ve yolumda ilerlemek için harcayacağım.. Yeni insanlara kalbim açık onları sevgi ile kabul etmeye hazırım. Umarım herşey hepimizi için güzel olur..
Hakkımda
- yasti
- Kimine göre evin küçük kızı, kimine göre evin hanımı, kimine göre iş yerindeki sert kalite ve HSE yöneticisi, kiminin çılgın Zumba hocası, kimine göre çok uzun bir cadıyım, kiminin dert ortağı, sırdaşı, birine göre anneyim, birilerinin biricik teyzesi, kimilerinin kıskandığı kadınım, birilerinin huysuz geliniyim, birinin ise hayatının kadını, kimine göre ise sadece bir isim, sen söyle kimim ben?
Blog Arşivi
28 Aralık 2016 Çarşamba
16 Eylül 2013 Pazartesi
Tozu Dumana Katmak Ya Da Tozu Dumanı Yutmak
Tozu Dumana Katmak ya da Tozu Dumanı Yutmak
Bana dünyada en keyif aldığınız şey nedir diye sorsanız, ilk
üçte sayacağım şeylerden bir tanesi, başarılı olduktan sonra duyduğum keyif
diye söyleyebilirim. Yıllardır bir çok kalite belgesi kapsamında geçirdiğim
başarılı denetimlerden sonra kendimle başbaşa kaldığımda yüzümde kendiliğinden
beliren o gülümsemenin bedeli bana göre paha biçilemez. Peki, başarı tesadüfen
başımıza gelen bir olay mıdır yoksa olmak öğrenilebilir mi? Bazı kişiler
hedeflerine ulaşmak için gerekli her türlü motivasyona sahipken, bazıları neden
kaybeden olmayı ve sıradan olmayı seçer, yoksa bu kader midir?
Doğu ve Batı toplumlarına baktığımız zaman, batı
toplumlarının başarıya odaklı ve daha planlı olduklarını, bunun sonucu olarak
da daha başarılı olduklarını görüyoruz. Doğu toplumlarında ise inançlar gereği
zaten doğduğunuzda kaderinizin çizildiğine inandıklarından dolayı bunu
değiştirmek için çok fazla çaba sarf etmedikleri dikkatimizi çekiyor. Ama asıl işin
ilginç yani, daha başarılı olan batı toplumlarının başarıya aşırı odaklanmalarının
sonucu olarak daha fazla stres yükü taşıdıkları ve başarısız oldukları durumda
ise kendilerini suçlayarak mutsuz oldukları görülürken, doğu toplumlarında
başarının da başarısızlığında kaderleri olduğu inancı yüksek olduğu için bunun
bir stres kaynağı olmadığı, bireysel mutluluklarını ise nerede hiç etkilemediği
görülmekte. Bu da başka bir ironi olsa gerek.
Başarının , başarılı insanlardan öğrenilebileceğini bir çok
yerde okuyoruz. Onların hayatlarına baktığınız zaman, onların da bir zamanlar
sıradan insanlar olduklarını görüyorsunuz. Peki bu farkı nasıl yaratabilmişler?
Bunu onlara sorarsanız, eğer gerçekten
bir şeyi istiyorsanız onu başarmak için muhakkak bir yol bulacağınızı
söyleyeceklerdir. Başarmak istediğiniz bir şeye ulaşmayı denediğinizde
kaybedebilirsiniz ancak eğer hiç denemezseniz zaten baştan kaybetmişsinizdir.
Bir şeyi başarmak için sonsuz kere denemeyi göze alırsanız hayatta
başaramayacağınız çok az şey vardır. Demek ki başarmak için vazgeçmemek önemli
bir parametre. İlk denemenizde başaramadığınız bir hedefiniz için vazgeçmek
yerine sizdeki, çevrenizdeki ve hedefinizdeki değişen şartları, izlemeye devam
etmek ve doğru zamanda tekrar denemek gerektiğini unutmamalıyız. Buradan da
anlaşılacağı gibi, kaybeden olarak doğulmaz, kaybeden olunur. Tozu dumana katan
olmayı mı isterseniz, yoksa tozu dumanı yutan olmak mı? Seçim sizin.
Kaynak: Herşey Seninle Başlar- Mümin Sekman
23 Haziran 2013 Pazar
22 Mayıs 2013 Çarşamba
Babam Sağolsun !!!
Herkesin,
değerli mi değerli, yerine kimseleri koyamadığı, ailenin reisi, onu canından
çok seven bir babası vardır. Kim için denir ki başka, “ailenin direği” diye… İnsanın
hayatta anneden sonra bir de babası vardır, sırtını koşulsuz ve sonsuz güvenle
yaslayabileceği. Bir sebeple başın sıkıştığında bilirsin ki baban vardır, o senin
için elinden geleni yapar, olamayacağı oldurur. Sen daha iyi okullarda oku,
daha iyi yaşa diye o eksik yaşar çoğu zaman. Ne büyük bir nimettir babanın
varlığı. Ona güvenle sorabilirsin istediğin konuyu, bilirsin ki o senin için en
iyisini düşünüp öyle cevap verecektir, fikirlerine gözün kapalı güvenebileceğin
başka biri var mıdır hayatta ? Bu yazdıklarımı okuyan hemen hemen herkes
biliyorum benimle aynı fikirde…
Büyüdük.
Önce okul, sonra aşklarımız girdi hayatımıza, derken evlilik, iş koşuşturmacası,
bizlerde anne, baba olduk, zaman da yetmez oldu…
Ve
herkes hayatında bir kere kaybeder babasını. Allah geçinden versin denir ya
hakkaten öyle bir duygudur o. Yaşanmadan anlaşılmaz, yaşanınca da hayat artık
eskisi gibi olmaz. O zaman anlıyor insan onunla geçirdiği zamanların değerini
ve o zaman bir pişmanlık çöküyor insana, keşke diyorsun, keşke daha fazla zaman
geçirseydim onunla, onu daha fazla mutlu edebilseydim. Daha yapacak ne çok
planımız vardı hâlbuki. Hepsi yarım kaldı… Hatırlayamıyorsun mesela, ona onu
çok sevdiğini en son ne zaman söylediğini…
Böyle
zamanlarda insan hayatı da sorguluyor, bazı sorunlar o kadar küçülürken insanın
gözünde, değersiz görünen birçok şey ise değer kazanıyor. Gereksiz insanlarla
vakit kaybetmemen gerektiğini ve sana değer veren insanlara ise daha çok vakit
ayırman gerektiğini anlıyorsun. Bu değeri en çok hak eden ise annemiz ve
babamız…
Haziran
ayı yaklaşıyor… Benim babasız geçireceğim ilk babalar günü bu ay. Babanız eğer
hayatta ise, ona sımsıkı sarılın, onun gözlerine bakarak onu ne çok sevdiğinizi
söyleyin. Emin olun onun için en büyük hediye sizsiniz. Başta rahmetli babam
Günay Özdemir olmak üzere, tüm babaların, babalar gününü kutluyorum. Biliyorum
o bir yerlerden izliyor ve duyuyor beni… Babiş seni çok seviyorum… Babalar
günün kutlu olsun…
Günay Özdemir'in küçük kızı Yeşim...
Not: Yazının başında bulunan ağaç, babamın mezarı başında bulunan çam ağaçı.
Fotoğraf yeşim aştı tarafından iphone 4s ile çekilmiş ve instagram ile editlenmiştir.
7 Mart 2013 Perşembe
Kadın Olmak
Ne güzel bir duygudur kadın olmak. Hayatın en güzel rengidir, elinin
deydiği herşey bir başka görünür kadının. Enerji verir dokunduğu her şeyi
güzelleştirir bir kadın. Girdiği ortamın havası kokusu bile değişir.
Kadına şiddetin her zaman gündemde olduğu bu dünyada aslında zordur ve
hatta bazen suçtur kadın olmak… Geçmişten bugüne ne acılar yaşamıştır kadınlar,
savaşlarda en çok acıyı kadınlar çekmemiş midir? Dinler hep kadınların önüne
engeller koymamış mıdır? Kadınların, özgürlüklerinin nerde başlayıp nerede
bittiğine hep başkaları karar vermemiş midir? Eminim bilinenler sadece buz
dağının görünen kısmıdır. Kadınlar fedakardır, doğasında vardır bu özellik.
Doğurgandır, Yaradanın mucizevi elidir bir nevi, canınından canlar doğurur.
Dünyanın var oluşundan beri kadınların yaşadığı belkide en doğal ve katlanası
acıdır doğurmak. Annedir, bunun için fedakardır. Kaç kadın çocuğu için
kendinden vazgeçmiştir kim bilir. Aynı duygudur aslında kadını cesur,
dayanıklı, çözüm odaklı ve güçlü yapan. Hiçbir kadın inandığı yolda pes etmez.
Kadını kadın yapan en temel özelliğidir “Doğurganlık”. Ne kadar mucizevi bir
özellik aslında, tarihte, dişiliğin, üremenin, hayatın sürmesinin dolayısı ile
bereketin sembolü haline gelmiş tanrıçaların varlığı bundandır. Kadın bu
özelliğinden dolayı anatomik olarak da güçlüdür, her doğum kadına yenilenme ve
gençleşme fırsatı verir, acıya dayanıklılığı, uzun ömürlü olması da bu
özelliğinin sonucudur. Anne olmak ise en güzel hediyesidir…
Her zaman kadını Yaradanın özenle yarattığını düşünmüşümdür. Çünkü kadın
estetiktir, güzeldir, narindir… Hep birilerinin gözleri onun üzerindedir. Kadın
her zaman istenendir. O seçer eşini. Kadın aslında Erkeklere verilmiş bu
dünyada ki en güzel hediyedir. Kadının önce ruhunu beslemek gerekir, istisnasız
her kadın sevgi arsızıdır, yedisinden yetmişine doyurulmaz bir beğenilme arzusu
vardır. Erkeğe göre fiziksel açıdan güçsüzdür, belkide tek zayıf yönü budur
bana göre. Erkeklere gücü, kadını korusun kollasın diye verilmiştir, ona şiddet
uygulasın diye değil.
Kadınların iş hayatında, ev hayatında ya da sosyal hayatta herşeyi
yapabildiklerini gördüm. Kariyer yapmadaki en büyük engellerden birisi tahmin
edebileceğiniz gibi Erkekler, diğeri de kadını kadın yapan, tüm güçlü özelliklerinin
temelini oluşturan anneliktir. Ama kadın gene ekstra efor göstererek istediğini
elde eder. Hayatta hiçbir şey kolay değil, kadın olmak ise hiç kolay değil,
modern hayatın yaşam şartları ne kadar zor olsa da, biz kadınlar çocukta
yapıyoruz, kariyerde ve hatta her zaman fit ve bakımlı da oluyoruz. Önümüze
engeller konsada birer birer aşmaya devam ediyoruz, keyifleJ, ve gün geçtikçe güçleniyoruz. Her alanda
maddi özgürlüğüne kavuşmuş özgüveni yüksek güçlü kadınlara, yani annelere
ihtiyacımız var. Neden derseniz önümüze engeller koyan erkekleri bizler
yetiştirmiyor muyuz?
Kadına şiddetin olmadığı, güzel bir dünya için kadına yönelik
pozitif ayrımcılığa destek vermeliyiz. Kad ınlar
Gününüz Kutlu Olsun.
20 Şubat 2013 Çarşamba
Tenis Aşkı Başkadır
Tenis Aşk Başkadır,
Ne güzel bir duygudur aşk. Aşkın
yaşı yoktur derler. Doğrudur da, her yaşta bu duygu doludizgin yaşana bilir.
İnsanı gençleştiren, enerjisini yükselten, hatta güzelleştiren bir duygudur
aşk. Herkesin aradığı, bulanın kaybetmek istemediği, dünyada atan her kalbin
yaşadığı en güzel duygudur şüphesiz.
Üzerine milyonlarca kitabın, şiirlerin yazıldığı tek duygudur belki de. Doğan büyüyen her insanın bu yüzden kim bilir
kaç kere akmıştır gözyaşları. Gene de herkes aşık olmak ister. Ama çoğu kişiye de
acı verir bu duygu, hele bir de karşılıksız bir aşk ise yaşanılan, ciddi
yaralar insanı. Ama her aşk karşılıksız değildir tabi ki. Aşkında bin bir
çeşidi, her bünyede yaşanan başka bir tarifi vardır. Mesela tenis aşkı diye bir
gerçek var. Baktığımızda Tenis aşkı ile aşklarımızın arasında ne çok ortak
nokta var;
-
İkisi de genellikle iki kişi arasında gerçekleşir ve bu
iki kişinin karşı cinslerden olması gerekmez,
-
İkisinde de ne kadar emek verirseniz o kadar karşılığını
alırsınız,
-
İkisinin de yaşı yoktur, her yaşta aşık olabilir ve her
yaşta tenis oynayabilirsiniz.
-
İkisini de yaşarken karşınızdakine konsantre olursunuz ve
gözünüz başka hiçbir şey görmez.
-
Her ikisini de yaşarken, kendinizin saklı kalmış
taraflarını keşfedersiniz, aşkta kıskançlığın tavanına vururken, kortta en
yakın arkadaşınızın karşısında kendinizi raketinizi bilerken bulabilirsiniz.
-
İkisinde de zaman zaman duygu karmaşaları yaşarsınız, aşkınız
tek taraflı da olsa ya da karşınızda bir duvar, kendi kendinize bir kızar, bir
mutlu olur, bir alkışlar, bir hırs yaparsınız,
-
İkisinde de her zaman başka rakipler vardır. Yan masada
etekleri uçuşan tutkuyla topa vuran hanımlar, ya da bilekliklerine terlerini
silen centilmen beyler her yerde boy gösterir.
-
İkisinin de nedeni yoktur, sadece seversiniz ve
istersiniz…
-
İkisi de yaşam tarzınız tutkunuz olur, hayatınızı ona
göre düzenlersiniz…
Aşkın her türlüsü güzel, kortlarda
olduğu gibi, bizi bir sağa bir sola savurmasını dahi seviyoruz, kalbimiz ister
kortta atsın ister sevgilimizin avuçları arasında hiç önemli değil…
Tutkusu bir ömür boyu süren, uzun
ömürlü aşklarımız olsun, elimizde bu aşların ister yüzük izi ister raket tutamaktan
oluşan avuç içi nasırlarımız olsun, ama elimiz hiç boş kalmasın ya raketle
dolsun ya da sevgilimizin elleriyle. Sevgililer gününüz kutlu olsun. Hepimiz
için spor dolu tenis dolu bir yıl olsun…
15.01.2013
Yeşim Özdemir Aştı
20 Kasım 2012 Salı
7 Kasım 2012 Çarşamba
Havada AŞK Kokusu Var
Bir kafede kız arkadaşlarımla toplanmış, sohbet
ediyorduk. “ilk görüşte aşk” var mı? diye tartışmaya başladık. Birçok arkadaşım
konu ile ilgili deneyimlerini anlatırken kimi arkadaşlar ise bu konudaki
şüphelerini dile getirdi. Ancak ortak bir konuda aynı fikre vardık; spor salonu
gibi kalabalık bir ortamda ilk defa karşılaşmış kişilerin bir şekilde
birbirlerini algılamalarını ve ilgilenmelerini sağlayan büyülü bir mekanizmanın
varlığıydı bu. Ya da tam tersi, hepimiz sıkça duyarız,“zaten ilk gördüğüm andan
itibaren sevmemiştim onu” cümlesini. Peki nedir bu büyülü mekanizma? Hakkaten
büyülü mü yoksa bilimsel bir açıklaması var mı?
Tüm canlıların salgıladıktan sonra aynı türden canlılarda
davranış değişikliğine yol açan aralarında haberleşmeyi sağlayan koku benzeri
ama kokusuz kimyevi maddelere feromon denilmekte.
Feromonlar, karşılaştığımız kişilere karşı yakınlık
duymamızı ya da itici bulmamızı sağlayan, o kişiler hakkında ilk andan itibaren
duygu ve düşüncelerimize yön veren, içgüdüsel olarak karar vermemizi sağlayan
bileşiklerdir.
Feromonlar, günün 24 saati biz farkında olmadan
vücudunuzdan havaya yayılan, hedefleri mesaj ulaştırmak istediğimiz diğer
insanlar olan, kimyasal sinyallerdir. Ulaştığı kişilerin koku alma duyuları
tarafından algılanırlar.
Koku alma duyusu hayvanlar alemin de beslenme, eş bulma,
yön belirleme ve iletişim gibi bir çok temel içgüdüsel davranışa yön vermekte
olduğunu görüyoruz.
İnsanoğlunda da durum çok farklı değil. Koku duyusu,
insanoğlunun günlük duygularının %75’ini etkilediği söylenir ve hafızada,
yaratıcılıkta önemli bir rol oynar. Bu duyu organımız 24 saat, yani biz uyurken
bile çalışan, hiç dinlenmeyen, kapatılamayan tek duyu organımızdır. Burnumuzda
bulunan koku reseptörleri, teneffüs ettiğimiz hava ile burnumuza ulaşan
kokuları koku alma mekanizması ile hipofiz bezi ve hipotalamusa iletir. Hipotalamus,
iştah, sinir sistemi, stres seviyesi ve konsantrasyonu etkileyen hormonların
salgılanmasını kontrol eden beynin en önemli bölümlerinden birisidir.
İnsanoğlunun gelişimine baktığınızda hipotalamusun ilkel insanda bilinç
gelişmeden önce de var olduğunu görüyoruz. Bu yüzden hipotalamusa ilkel beyin
de denilmektedir.
Burnumuz
dışındaki duyu organlarımızı algılar ve bilinçli bir şekilde kontrol
edebiliriz. Bir nesneye dokunmak istediğimizde bunu kontrol eder, dokunduğumuz
nesnenin sıcak mı soğuk mu olduğunu yumuşak mı sert mi olduğunu algılayabiliriz.
Ancak feromonları algıladığımızı fark edemeyiz. Bundan dolayı da her zaman
duygu ve düşüncelerimiz kontrol etmemiz mümkün olmaz, çünkü bunlara yön veren
feromonler bizim bilinçaltımızı etkilemektedir. İnsan ilişkilerinin
feromonların etkileri ile açıklanabileceği düşünülmekte. Kendimiz için iyi ve
kötüyü ayırt ederken, hoşlandığımız ya da sevmediğimiz şeylere karar verirken
iç sesimize hayat veren kaynak gene feromonlardır.
Aşkın yaratıcısının da feromonlar olduğunu söylemek pekte
yanlış olmaz? İki kişi arasındaki işte o ilk görüşte aşk dediğimiz gizemli
kimyasal büyüye feromonlar yön veriyor olabilir. Feromonlar deri yoluyla
yayılmakta olup en çok çıktıkları bölgeler kasık, koltukaltları, meme başı
çevresi ve ilginç olarak, burun delikleri arasındaki deri ve üst dudaklar
olduğu literatürde geçmektedir. Bu durum, insanların neden birbirlerini
öpmekten zevk aldıklarını açıklayabilir.
Aşık olmak büyülü ve bir o kadar da gizemli bir kimyasal
reaksiyondur. İnsanoğlu aşık olduğunda kendini yaşama sevinci ile dolu,
olmadığı kadar güzel/yakışıklı ve çekici hisseder. İnsanoğlunun feromonları
aşka olan isteklerini belirten ve çevresine bu bilgiyi ilgili taraflara
taşımaları için bıraktıkları bir iletişim yöntemidir aslında. Yani ben aşka
hazırım mesajı vermenin bilinçsiz bir yoludur. Buradan anlaşılacağı gibi bazı
kişilerin birbirlerini koklayarak bulduklarını söylemelerinde bir gerçek payı
vardır J.
Kısacası, feromonlar, "hazırım, istiyorum, haydi aşk
yapalım"dan, "yaşama alanımı savunurum"a kadar birçok davranışı
tetiklemektedir.
Aşk ve şehvette
feromonların oynadıkları rolü biliyoruz. Ancak şunu da biliyoruz ki birini
sevmemizde fermonlar tek belirleyici değildir. Birini çekici bulmaya
başladığınız zaman, onu eş olarak seçmede birçok kritere başvururuz. Bunlardan
birisi kişinin fiziksel görüntüsüdür. Sırf sesi ahenkli ya da kirpikleri uzun
olduğu için kanımızı kaynatan insanlar vardır. İnsan ilişkilerinde feromonların
etkisi ancak ilk izlenimde söylenebilir ve ilişkinin devamı için başka şeyler
gerekir. İnsan feromonu konusu bilim dünyası için çok yeni bir konu olmakla birlikte, insanlar yüzyıllardır kendileri ile diğer kişiler arasında, beş duyu yolu ile kolayca ve tam olarak açıklanamayan bir şeylerin olduğunu hissetmektedir. Bu gizem, hala devam etmekte ve insanoğlu bu gizemi çözmek için araştırma yapmaktan asla vazgeçmeyecek gibi görünüyor.
Yeşim Özdemir
Aştı
Yararlanılan
kaynaklar;
21 Eylül 2012 Cuma
Sporda Güvenlik 2
SPORDA GÜVENLİK-2
Geçen yazımda, spor yaparken özellikle düşme, çarpma gibi durumların
yaşanma olasılığının yüksek olduğu spor dallarında bu sporlara gönül veren
sporcular tarafından alınması gereken önlemlerin ne kadar önemli olduğundan
bahsetmiştim. Peki hangi spor dalında ne tür önlemler alınmalı ? Sadece riskli
görünen ekstrem sporlarda değil, güvenli görünen diğer spor dallarında da
alınabilecek bir çok önlem bulunmakta. Öncelikle eğer yapacağınız spora özel
olarak üretilmiş malzemeler var ise öncelikle onları tercih etmelisiniz. Örneğin
günlük kullanım için tasarlanmış bir spor ayakkabı ile tenis oynadığınızda ayak
bileğinizin burkulma olasılığı her zaman daha fazla olacaktır. Özellikle spor
ayakkabınızın seçiminizde yapacağınız spora uygun bir ayakkabı, o spor için
tasarlanmış kıyafetleri seçmeniz, sizin
daha konforlu ve daha keyifli spor yapmanızı sağlayacaktır. Bu ayrıntılar
önemsiz gibi görünse de, spora yeni başlayanların başına bu tarz küçük spor
yaralanmalarının gelmesi onların gelecekteki spor yaşantılarını olumsuz
etkileyecektir.
Gelelim eksterm sporlara. Bu sporlarda yaşanacak kazaların sonuçları çok
ciddi boyutlara ulaşabilmektedir. Bana bıraksalar, yeterli koruyucu önlem
almayan hiçbir sporcuyu sahalara asla bırakmam. Çünkü sporcu kişiliklerde
konsantrasyon ve sınırlarını zorlama isteği her zaman fazla olduğundan dolayı risk daha kolay
alınır ve kaza çoğu zaman kaçınılmaz olur. Onun için siz siz olun önlemlerinizi
almadan sevdiklerinizin de önlemlerinin tam olduğundan emin olmadan bu tarz
sporları yapmayın ve yapmalarına izin vermeyin. Aşağıdaki tabloda bazı spor
dallarında alınabilecek basit ama etkin koruyucu önlemlerden bahsettim. Herkes
için keyifli kazasız spor dolu bir yaz diliyorum.
Spor Dalı
|
Alınması gereken koruyucu önlemler
|
Baş koruyucu
|
Gövde Koruyucu
|
Diz/Dirsek Koruyucu
|
Diğer
|
Snowboard
|
Board’un bağlantıları
kontrol edilmeli.
|
Kask muhakkak
kullanılmalı.
|
Bel/omur ve göğüs
koruyucular kullanılabilir.
|
Kullanılabilir.
|
Gözlük kullanılabilir.
|
Kayak
|
Kayak bağlantıları
muhakkak kontrol edilmelidir.
|
-
|
-
|
Diz ve dirsek koruyucu
kullanılabilir.
|
Kulak ve göz koruyucuları
yeterlidir.
|
Roller Skate
|
Kask kullanılabilir
|
-
|
Diz ve dirsek koruyucu
|
Eldiven
|
|
Bisiklet
|
Bisiklette bulunan arka ön
ve jant reflektörleri ve gece kullanım için pilli flaşörler
|
Kask kullanılabilir
|
-
|
Diz ve dirsek koruyucu
|
Eldiven
|
Kaykay
|
-
|
Kask kullanılabilir
|
-
|
Diz ve dirsek koruyucu
|
Özel Ayakkabı, Bileklik
|
Sporda Güvenlik 1
SPORDA GÜVENLİK
Spora gönül vermiş ve çiçeği burnunda bir” İş Güvenliği Uzmanı” olarak, çok
önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. SPORDA GÜVENLİK.
Aynı İş kazalarında olduğu gibi spor yaparken de başımıza birçok kaza gelme
olasılığı bulunmakta. Bu tür kazalardan
sporcuları korumak için duyarlı spor tesisleri toplu koruma yöntemlerini tercih
etmekte daha güvenli malzemeler kullanmakta ya da kaza meydana geldiğinde
oluşabilecek etkilerin şiddetini azaltmak için birçok önlem almakta böylelikle
kaza riskini minimize etmeye çalışmaktadır. Toplu koruma yöntemlerinin yanında
kişisel koruyucu malzeme kullanımı da atlanmaması gereken çok önemli bir nokta.
Bunun için bireysel olarak bu konuda bilinçli davranmak çok çok önemli.
Spor kazalarının başımıza gelme olasılığı ne kadar az görünse de meydana
geldiklerinde hayatımızı olumsuz yönde etkileyecek kalıcı hasarlar bırakma,
hatta hayatımıza mal olma olasılığı ise yüksek olabilir. Özellikle tehlikeli ve
kaza riski yüksek ekstrem sporları seçmiş olan tüm spor severlere bu noktayı
atlamamaları gerekliliğini hatırlatmayı kendime bir görev sayıyorum. Peki bize
gerekli olabilecek kişisel koruyucu ekipmanlara nasıl karar verebiliriz? Ve hangi
sporda hangi tür güvenlik malzemeleri kullanmak gerekir. Bu sorulara gelin
beraber cevap arayalım.
-
Öncelikle
seçilen spor dalında başınıza gelebilecek ne tür tehlikeler olabileceği ve bu
tehlikelerin gerçekleşme olasılığı düşünülerek bir risk analizi yapalım,
-
Özellikle
riskli durumların (düşmek, çarpışmak, kaymak vb.) başınıza gelmesi durumunda bedensel olarak
hangi bölgelerinizin zarar görebileceğini düşünelim ve buna göre kişisel
koruyucu malzemelere karar verilim.
Kişisel koruyucu malzemeler, baş, kulak, “göz ve yüz”,” kol, bacak, diz ve
dirsek”, “bel ve karın bölgesi”, “ayak ve bacak” koruyucuları gibi vücudumuzun
birçok alanına yönelik olarak sınıflanmaktadır. Seçilen kişisel koruyucu
malzemeler;
-tam bir koruma sağlamalı,
-kendileri tehlike kaynağı olmamalı,
- kullanılan vücut kısımlarına ve yapılan spora uygun olmalı,
- temizliği bakımı kolay ve pratik olmalı
- CE markalaması yapılmış olmalıdır.
Kaza sevimsiz bir konu ama hayatımızın gerçeği. Bilinçli davranarak, toplu
koruma yöntemleri konusunda spor tesislerini uyarabileceğimiz ve alınan
önlemlerin yeterliliğini ve etkinliğini sorgulayabileceğimiz gibi kendimiz ve
sevdiklerimizi de spor kazalarından korumak için kişisel koruyucu kullanımını
teşvik etmeli, her spor yapışımızda bu malzemeleri kullanmalı ve
kullandırmalıyız. Unutmayın İş kazası gibi spor kazaları da hayatımızda bir
kere başımıza gelebilir. Başımıza geldiklerinde bize kalıcı hazarlar
bırakmamaları ve hayatımıza mal olmamaları için gerekli güvenlik önlemlerimizi
almalıyız. Bu vesile ile kayak antremanı sırasında yeni hayatını kaybeden milli
sporcumuz 17 yaşındaki Aslı Nemutlu’yu da anmış olalım. Kazasız ve Keyifli
Sporlar.
Not: Bir sonraki yazı; “Hangi sporda ne gibi koruyucu malzemeler
kullanmalıyız?”
Yeşim Aştı
31 Ocak 2012
Düşünce Gücü
DÜŞÜNCE GÜCÜ
Bir önceki yazımda stresle
baş etmenin tek yolunun onu yönetmek olduğundan bahsetmiştim. Peki isteklerimizi
hedeflerimizi nasıl gerçekleştirebilir? Hayattaki sorunlarla nasıl başa çıkabiliriz?
Cevap; kendimizi yöneterek . Her şey
ama her şey beynimizde başlıyor. Eylem her zaman fikirlerden sonra geliyor. Çevremizde
gördüğümüz her şey önce birilerinin beyninde oluştular ve daha sonra elle
tutulabilir hale geldiler. Bilinçli
olarak düşünülen her düşünce bilinçaltımıza bir mesaj gönderir ve düşüncenin
gücüne göre bu düşünce eyleme dönüşür. Bilinçli düşünülen her şeyi insan
gerçekleştirebilir, çünkü yönetim işini bilinç yapar. Ancak insanın en büyük
düşmanı, önündeki en büyük engel gene kendisidir. Sınırları kendi inançlarımız
ve bilinçaltımız koyar. Siz buna izin vermeyin.
İstediğiniz şeyleri
içtenlikle ister ve inanırsanız gerçekleşeceklerdir. Bu sizin, evrenden
istediğinizin gerçekleşmesi için gerekli olan enerji döngüsünü başlatmak için
yapmanız gereken ilk şeydir, sanki gözle görmediğimiz bir enerji çarkının
dönmesi için gerekli olan ilk hareketi sağlayan enerjiyi vermek gibi.
Yaşam yasası denilen
şey işte budur. Bu yasa kişiler arasında ayrım yapmaz, herkes için yol aynı
işler, daha da güzeli olumlu düşünceler bu enerji akışını başlatırken olumsuz
düşüncelerin ise hiçbir etkisi olmaz. İnandığınız ve bilinçli istediğiniz her
şey ama her şey bir gün deneyimleriniz olacaktır. Peki, nasıl ve nerden
başlamalı;
Yeşim derki;
Bu yasanın sizin için
de çalışmasını istiyorsanız kendinize güvenin.İnanç ilk adımdır, kendinize ve içinizdeki güce inanın.
Olumlu düşünün,
Her işe bir proje olarak bakın.
Hedefiniz yani projeniz ne olur ise olsun önce sonucunu hayal edin.( Yeni almak istediğiniz arabanın koltuğuna kurulmuş keyifle gezerken meselaJ.)
Sonuca ulaşmak için
plan yapın, katı olmayın gerektiğine inanıyorsanız planlarınızı değiştirin.
Çaba göstermeden
sadece inanmak hiç bir işe yaramaz,
Size gösterilen
olumsuz ve ters tepkilere kulak asmayın.
Hata yapmaktan
korkmayın, unutmayın hiç hata yapmayanlar, hiç bir şey yapmayanlardır.
Sözün büyülü gücüne
inanın ve bilinçaltınıza istediğinizi hemen olması için emirler verin, geleceğe
dair değil, şimdi için şu an için.
Ve bırakın çark bu
sefer sizin içinde dönsün…
Yeşim Aştı
12 Ekim 2011
Azı Yarar, Çoğu Zarar; STRES
AZI YARAR, ÇOĞU
ZARAR- STRES
Başarılı olan
insanların hayatlarına göz gezdirdiğiniz zaman stresle dolu olduğunu
görürsünüz. Stres, hayatımızın her
alanında olduğu gibi iş hayatımızın da kaçınılmaz bir parçası. Makul stresin iş
hayatında olumlu etkileri olduğunu düşünenlerdenim. Makul seviyede strese maruz
kalmak enerji artışını, birçok açıdan uyarılmayı, daha uyanık davranışlar
sergilemeyi ve birçok olaya proaktif bakmayı sağlar. İş hayatında “Makul Stres”
kaygı ve endişe yerine zor bir işi başarmada adaptasyonu ve konsantrasyonu
arttırır, işin nasıl sonuçlanmasını istiyorsanız ona odaklanmanızı ve sizi o
sonuca götürecek yolları bulmanızı sağlar. Sonunda insanı başarıya ve doyuma
ulaştıran, mutlu eden bir stres türüdür. Birde iş hayatında “Ekstrem Stres” e
maruz kalan büyük bir çalışan kitlesi var. Ekstrem strese maruz kalmak ise kişinin kendine
olan güvenini kaybetmesine, yetersiz, çaresiz, umutsuz hissetmesine sebep olur ki,
bu bireyden verim almanız mümkün değildir. Bu durum iş yerinin çıkarlarını da
olumsuz yönde etkileyecek ve iş kayıplarına yol açacaktır. Makul ve ekstrem stres düzeyi kişiden
kişiye elbette ki farklılık gösterecektir. Kişilerin kaldırabileceği
optimum düzeyde stres ile iş hayatını sürdürmesi en idealidir. Ancak öyle
zamanlar olur ki birçok kişi kendisi için makul sayılabilecek düzeydeki bir
stresi bile kaldıramayacak duruma gelebilir. Böyle bir durumda stres ile baş
etmek için içki ve sigaraya yönelme, kendini aşırı yemek yemeğe verme gibi
durumlar gözlemlenir ki bu da insanın en önemli hazinesi, sağlığını
kaybetmesine sebep olur. Stresle baş
etme ile ilgili gazete ve dergilerde birçok yöntem önerilir. Hobi edinme, spor,
meditasyon gibi bu yöntemler bir çok kişide işe yararken bazı kişilerde işe
yaramamaktadır.
Yeşim der ki;
Stresle girdiğinizde
bu benim için makul mü yoksa ekstrem mi diye sorun. Makul ise faydalarından
yararlanın. Değilse stresi yönetin,
- İş yerinde sizde strese sebep
olan kaynakları belirleyin.
- Çalışma arkadaşlarınızla iyi
ilişkiler kurun ama herkes tarafından sevilmeyi beklemeyin.
- Sabah gözünüzü açar açmaz
gününüzü planlayın, planlara uyun, sonuçlarını kontrol edin.
- Başarısız olduğunuz
konularda kök neden analizi yapın. Bu durumları iyileşme fırsatı olarak görün.
- Günün içerisinde “acil ve
önemli” işler yapmak yerine, bu işleri temizleyin ve gününüzün çoğunu “acil olmayan
ve önemli” işlere ayırın.
- Her şeyi ben yaparım, kimse
benden daha iyi yapamaz demeyin. İşi delege edin, bölün ve yönetin.
-
Kendinizi vazgeçilme
görmeyin.
-
Hayır demeyi öğrenin.
-
İşkolik olmayın, dinlenmeyi
bilin.
-
Sağlıklı düşünmek için
fiziksel aktivite yapın.
Yeşim Aştı
Motivasyon
SPOR ve
MOTİVASYON
Bahar geldi, doğa
uyandı, güneş parıldıyor ve içimiz kıpır kıpır. Bu arada kışın boşalan spor
salonları da doldu taştı. Yaz aylarında giyilecek ince kıyafetlerin, bikini ve
mayoların dolaplardan çıkacak olmasının verdiği bir telaş ile spor kulüplerinin
veya salonlarının yolları aşındırılmaya başlandı. Ama öyle bir insan topluluğu
var ki yaz kış düzenli olarak spora giden, her zaman sağlıklı ve fit
görünen. Herkes zaman zaman spor yapma
isteği duyar, ancak bunu yaşam tarzı haline getirmek ve bu konuda motive kalmak
herkes için çokta kolay değil.
Motivasyon, iş, okul,
sanat, ticaret, hayatın hangi alanında olursak olalım insanoğlunun mutlu ve
beraberinde başarılı olmasını sağlayan temel bir yaşam enerjisidir aslında. Ruhsal
olarak bir konu üzerinde motive olmak engelleri aşmayı, hedefe ulaşma gücünü
içinde hissetmeyi, başarılı ve özgüveni
yüksek birer birey olmayı beraberinde getirir. Spor konusunda da diğer alanlarda olduğu gibi
motive olmak, sağlıklı dinamik bir hayatı, fit ve genç bir görünümü beraberinde
getirecektir. Peki spor yapma konusunda motivasyonu yüksek insanların sırrı ne?
Profesyonel sporcu olmayan bir kişi bir spor aktivitesini yeteri kadar uzun
süreli gerçekleştirebilme motivasyonunu nasıl sağlayabilir?
Eğer bir kişi yaptığı
bir aktivitenin sonucunda takdir görür, ödül ya da keyif alırsa, o duyguyu
tekrardan yaşamak için aynı aktiviteyi yapmaya istek duyacaktır. Buna psikolojide
“Edimsel Koşullanma” deniyor. Bu yöntem kötü alışkanlıkların bırakılmasında
etkili olduğu gibi iyi alışkanlıkların kazanılmasında da çok işe yarıyor. Peki
“Edimsel Koşullanma” yöntemini sporda nasıl kullanacağız ? Hiç kimse keyif
almadığı bir aktiviteyi uzun süreli yapamaz. Onun için eğlendiğiniz keyif
aldığınız bir aktivite seçin. Zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağınız, tekrar
tekrar yapmaktan sıkılmayacağınız bir spor aktivitesi muhakkak vardır. Ya da ödül
sizin için önemli bir motivatör ise amatörler için düzenlenen müsabakalara
katılmak bir yol olabilir. Birçok spor kulübü, üyelerinin motivasyonunu
arttırmak için bu yöntemi sıklıkla kullanmakta. Mesela belirli bir zaman dilimi
içerisinde harcanacak kalori hedefleri koyup, onları izlemek, üyeleri birey
olarak takip etmek ve sonunda ödüller vermek gibi.
Bu yöntem bende işe
yarıyor. Müziği ve dans etmeyi seviyorum.
Bunun için müzikle yapılan latin aerobik veya aerodance aktivitelerini
seçiyorum. Hem mutlu oluyorum ve hem de
eğleniyorum. Harcadığım kalorilerde yanıma kar kalıyor.
Bir başka motivasyon
kaynağı ise, bir sosyal grubun parçası olmak. İnsanoğlu sosyal bir varlık. Bir
gruba ait olmak hem güven veren ve hem de kendimizi değerli hissettiren bir
durum. Birçok insan için, tek başına spor yapmak bu aktiviteyi rutin ve uzun
süreli olarak uygulamanın önünde büyük bir engel olabilir. Bundan dolayı yapılan araştırmalar tek başına
spor yapmak yerine grup olarak spor yapmanın çok daha motive edici olduğunu
ortaya koymakta. Çevrenizde ne kadar çok spor bilinci ve spor güdüsü yüksek
insan var ise unutmayın bir süre sonra siz de onlara benzeyeceksiniz. Sosyal
bir grubun üyesi olmanın verdiği keyif ve eğlenceli ortamda, grup ile
gerçekleştirilen sporları cazip kılan diğer etkenlerden sayılabilir.
Özetle, Yeşim derki;
Sporda motivasyon
için eğlenceli ve size kolay gelen başarılı olduğunuz bir aktivite seçin,
sosyal bir grubun parçası olun, bir spor kulübüne ya da grubuna dahil olun ve
motive olun. Kim bilir belki dostunuz olacak birçok kişi ile ve hatta benim
gibi hayat arkadaşınızla spor kulübünde tanışabilirsiniz.
Yeşim Aştı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)