Hakkımda

Fotoğrafım
Kimine göre evin küçük kızı, kimine göre evin hanımı, kimine göre iş yerindeki sert kalite ve HSE yöneticisi, kiminin çılgın Zumba hocası, kimine göre çok uzun bir cadıyım, kiminin dert ortağı, sırdaşı, birine göre anneyim, birilerinin biricik teyzesi, kimilerinin kıskandığı kadınım, birilerinin huysuz geliniyim, birinin ise hayatının kadını, kimine göre ise sadece bir isim, sen söyle kimim ben?

Blog Arşivi

28 Aralık 2016 Çarşamba

Hayat

Uzun zaman olmuş blog ile ilgilenmeyeli:) aslında söyleyecek ne çok sözümüz var ama zamanı verimli kullanamıyoruz galiba.  Aşağıdaki kısa yazı, Instagram'da paylaştığım ve bana çook şey anlatan bir yazı... 

Hayat, sadece bir algidan ibaret. Bir gerçekler var, birde gerçek zannettiklerimiz... kimse boşuna girmiyor hayatımıza... herkesden öğreneceklerimiz var... hayat deneyimlerden ibaret... her deneyimden herkesin çıkarttiği, anladiği, aldiği aslında kendi gerçeği ile ilgili... ruhunun tekamul seviyesiyle ilgili... galiba insan böyle böyle olgunlaşıyor.... Içim hep sevgiyle dolu, bana zararı dokunmuş olanlara bile kızamıyorum:) Kim bilir ne yaşadı da bu kadar kotu oldu diyorum... Herkese, yazimi buraya kadar okumuş olan sana da tesekkurler... acaba seninle hayatimin hangi doneminde dokunduk birbirimizin kalplerine... hepiniz hayatimin birer parçasisiniz.. ve şimdiki ben olmamda hepinizin payi var:)(: hepinize tesekkurler... 2016 yılını geride bırakmamıza günler var. Acısı bol bir yıl geçirdik Türkiye olarak.. 2017 benim için yenilikler ile başlayacak:) Tüm enerjimi gene başarılı olmak ve yolumda ilerlemek için harcayacağım.. Yeni insanlara kalbim açık onları sevgi ile kabul etmeye hazırım. Umarım herşey hepimizi için  güzel olur.. 

16 Eylül 2013 Pazartesi

Tozu Dumana Katmak Ya Da Tozu Dumanı Yutmak


Tozu Dumana Katmak ya da Tozu Dumanı Yutmak
Bana dünyada en keyif aldığınız şey nedir diye sorsanız, ilk üçte sayacağım şeylerden bir tanesi, başarılı olduktan sonra duyduğum keyif diye söyleyebilirim. Yıllardır bir çok kalite belgesi kapsamında geçirdiğim başarılı denetimlerden sonra kendimle başbaşa kaldığımda yüzümde kendiliğinden beliren o gülümsemenin bedeli bana göre paha biçilemez. Peki, başarı tesadüfen başımıza gelen bir olay mıdır yoksa olmak öğrenilebilir mi? Bazı kişiler hedeflerine ulaşmak için gerekli her türlü motivasyona sahipken, bazıları neden kaybeden olmayı ve sıradan olmayı seçer, yoksa bu kader midir?
Doğu ve Batı toplumlarına baktığımız zaman, batı toplumlarının başarıya odaklı ve daha planlı olduklarını, bunun sonucu olarak da daha başarılı olduklarını görüyoruz. Doğu toplumlarında ise inançlar gereği zaten doğduğunuzda kaderinizin çizildiğine inandıklarından dolayı bunu değiştirmek için çok fazla çaba sarf etmedikleri dikkatimizi çekiyor. Ama asıl işin ilginç yani, daha başarılı olan batı toplumlarının başarıya aşırı odaklanmalarının sonucu olarak daha fazla stres yükü taşıdıkları ve başarısız oldukları durumda ise kendilerini suçlayarak mutsuz oldukları görülürken, doğu toplumlarında başarının da başarısızlığında kaderleri olduğu inancı yüksek olduğu için bunun bir stres kaynağı olmadığı, bireysel mutluluklarını ise nerede hiç etkilemediği görülmekte. Bu da başka bir ironi olsa gerek.
Başarının , başarılı insanlardan öğrenilebileceğini bir çok yerde okuyoruz. Onların hayatlarına baktığınız zaman, onların da bir zamanlar sıradan insanlar olduklarını görüyorsunuz. Peki bu farkı nasıl yaratabilmişler? Bunu onlara sorarsanız,  eğer gerçekten bir şeyi istiyorsanız onu başarmak için muhakkak bir yol bulacağınızı söyleyeceklerdir. Başarmak istediğiniz bir şeye ulaşmayı denediğinizde kaybedebilirsiniz ancak eğer hiç denemezseniz zaten baştan kaybetmişsinizdir. Bir şeyi başarmak için sonsuz kere denemeyi göze alırsanız hayatta başaramayacağınız çok az şey vardır. Demek ki başarmak için vazgeçmemek önemli bir parametre. İlk denemenizde başaramadığınız bir hedefiniz için vazgeçmek yerine sizdeki, çevrenizdeki ve hedefinizdeki değişen şartları, izlemeye devam etmek ve doğru zamanda tekrar denemek gerektiğini unutmamalıyız. Buradan da anlaşılacağı gibi, kaybeden olarak doğulmaz, kaybeden olunur. Tozu dumana katan olmayı mı isterseniz, yoksa tozu dumanı yutan olmak mı? Seçim sizin. 

Kaynak: Herşey Seninle Başlar- Mümin Sekman


22 Mayıs 2013 Çarşamba

Babam Sağolsun !!!


Herkesin, değerli mi değerli, yerine kimseleri koyamadığı, ailenin reisi, onu canından çok seven bir babası vardır. Kim için denir ki başka, “ailenin direği” diye… İnsanın hayatta anneden sonra bir de babası vardır, sırtını koşulsuz ve sonsuz güvenle yaslayabileceği. Bir sebeple başın sıkıştığında bilirsin ki baban vardır, o senin için elinden geleni yapar, olamayacağı oldurur. Sen daha iyi okullarda oku, daha iyi yaşa diye o eksik yaşar çoğu zaman. Ne büyük bir nimettir babanın varlığı. Ona güvenle sorabilirsin istediğin konuyu, bilirsin ki o senin için en iyisini düşünüp öyle cevap verecektir, fikirlerine gözün kapalı güvenebileceğin başka biri var mıdır hayatta ? Bu yazdıklarımı okuyan hemen hemen herkes biliyorum benimle aynı fikirde…
 
Küçükken, hatırlıyorum, yürürken elleri o kadar büyük gelirdi ki, sadece işaret parmağını tutardım babamın. Pazar sabahları en büyük keyfimiz ablam ile beraber annemle babamın yatağına gidip onların koynunda şarkı söyleyip, babamla annemle şakalaşmaktı. Zaman sanki daha yavaş işlerdi küçükken. Evde babamın gelişini beklemek, geldiğinde “baba bana ne getirdin?” diye sormak ne keyifliydi…

Büyüdük. Önce okul, sonra aşklarımız girdi hayatımıza, derken evlilik, iş koşuşturmacası, bizlerde anne, baba olduk, zaman da yetmez oldu…

Ve herkes hayatında bir kere kaybeder babasını. Allah geçinden versin denir ya hakkaten öyle bir duygudur o. Yaşanmadan anlaşılmaz, yaşanınca da hayat artık eskisi gibi olmaz. O zaman anlıyor insan onunla geçirdiği zamanların değerini ve o zaman bir pişmanlık çöküyor insana, keşke diyorsun, keşke daha fazla zaman geçirseydim onunla, onu daha fazla mutlu edebilseydim. Daha yapacak ne çok planımız vardı hâlbuki. Hepsi yarım kaldı… Hatırlayamıyorsun mesela, ona onu çok sevdiğini en son ne zaman söylediğini…

Böyle zamanlarda insan hayatı da sorguluyor, bazı sorunlar o kadar küçülürken insanın gözünde, değersiz görünen birçok şey ise değer kazanıyor. Gereksiz insanlarla vakit kaybetmemen gerektiğini ve sana değer veren insanlara ise daha çok vakit ayırman gerektiğini anlıyorsun. Bu değeri en çok hak eden ise annemiz ve babamız…

Haziran ayı yaklaşıyor… Benim babasız geçireceğim ilk babalar günü bu ay. Babanız eğer hayatta ise, ona sımsıkı sarılın, onun gözlerine bakarak onu ne çok sevdiğinizi söyleyin. Emin olun onun için en büyük hediye sizsiniz. Başta rahmetli babam Günay Özdemir olmak üzere, tüm babaların, babalar gününü kutluyorum. Biliyorum o bir yerlerden izliyor ve duyuyor beni… Babiş seni çok seviyorum… Babalar günün kutlu olsun…
 
Günay Özdemir'in küçük kızı Yeşim...
Not: Yazının başında bulunan ağaç, babamın mezarı başında bulunan çam ağaçı.
Fotoğraf yeşim aştı tarafından iphone 4s ile çekilmiş ve instagram ile editlenmiştir.
 
 

7 Mart 2013 Perşembe

Kadın Olmak


Ne güzel bir duygudur kadın olmak. Hayatın en güzel rengidir, elinin deydiği herşey bir başka görünür kadının. Enerji verir dokunduğu her şeyi güzelleştirir bir kadın. Girdiği ortamın havası kokusu bile değişir.

Kadına şiddetin her zaman gündemde olduğu bu dünyada aslında zordur ve hatta bazen suçtur kadın olmak… Geçmişten bugüne ne acılar yaşamıştır kadınlar, savaşlarda en çok acıyı kadınlar çekmemiş midir? Dinler hep kadınların önüne engeller koymamış mıdır? Kadınların, özgürlüklerinin nerde başlayıp nerede bittiğine hep başkaları karar vermemiş midir? Eminim bilinenler sadece buz dağının görünen kısmıdır. Kadınlar fedakardır, doğasında vardır bu özellik. Doğurgandır, Yaradanın mucizevi elidir bir nevi, canınından canlar doğurur. Dünyanın var oluşundan beri kadınların yaşadığı belkide en doğal ve katlanası acıdır doğurmak. Annedir, bunun için fedakardır. Kaç kadın çocuğu için kendinden vazgeçmiştir kim bilir. Aynı duygudur aslında kadını cesur, dayanıklı, çözüm odaklı ve güçlü yapan. Hiçbir kadın inandığı yolda pes etmez. Kadını kadın yapan en temel özelliğidir “Doğurganlık”. Ne kadar mucizevi bir özellik aslında, tarihte, dişiliğin, üremenin, hayatın sürmesinin dolayısı ile bereketin sembolü haline gelmiş tanrıçaların varlığı bundandır. Kadın bu özelliğinden dolayı anatomik olarak da güçlüdür, her doğum kadına yenilenme ve gençleşme fırsatı verir, acıya dayanıklılığı, uzun ömürlü olması da bu özelliğinin sonucudur. Anne olmak ise en güzel hediyesidir…

Her zaman kadını Yaradanın özenle yarattığını düşünmüşümdür. Çünkü kadın estetiktir, güzeldir, narindir… Hep birilerinin gözleri onun üzerindedir. Kadın her zaman istenendir. O seçer eşini. Kadın aslında Erkeklere verilmiş bu dünyada ki en güzel hediyedir. Kadının önce ruhunu beslemek gerekir, istisnasız her kadın sevgi arsızıdır, yedisinden yetmişine doyurulmaz bir beğenilme arzusu vardır. Erkeğe göre fiziksel açıdan güçsüzdür, belkide tek zayıf yönü budur bana göre. Erkeklere gücü, kadını korusun kollasın diye verilmiştir, ona şiddet uygulasın diye değil.

Kadınların iş hayatında, ev hayatında ya da sosyal hayatta herşeyi yapabildiklerini gördüm. Kariyer yapmadaki en büyük engellerden birisi tahmin edebileceğiniz gibi Erkekler, diğeri de kadını kadın yapan, tüm güçlü özelliklerinin temelini oluşturan anneliktir. Ama kadın gene ekstra efor göstererek istediğini elde eder. Hayatta hiçbir şey kolay değil, kadın olmak ise hiç kolay değil, modern hayatın yaşam şartları ne kadar zor olsa da, biz kadınlar çocukta yapıyoruz, kariyerde ve hatta her zaman fit ve bakımlı da oluyoruz. Önümüze engeller konsada birer birer aşmaya devam ediyoruz, keyifleJ, ve gün geçtikçe güçleniyoruz. Her alanda maddi özgürlüğüne kavuşmuş özgüveni yüksek güçlü kadınlara, yani annelere ihtiyacımız var. Neden derseniz önümüze engeller koyan erkekleri bizler yetiştirmiyor muyuz?

Kadına şiddetin olmadığı, güzel bir dünya için kadına yönelik pozitif ayrımcılığa destek vermeliyiz. Kad ınlar Gününüz Kutlu Olsun.

 02.03.2013
Yeşim Özdemir Aştı

20 Şubat 2013 Çarşamba

Tenis Aşkı Başkadır


Tenis Aşk Başkadır,

 

Ne güzel bir duygudur aşk. Aşkın yaşı yoktur derler. Doğrudur da, her yaşta bu duygu doludizgin yaşana bilir. İnsanı gençleştiren, enerjisini yükselten, hatta güzelleştiren bir duygudur aşk. Herkesin aradığı, bulanın kaybetmek istemediği, dünyada atan her kalbin yaşadığı en güzel duygudur şüphesiz.  Üzerine milyonlarca kitabın, şiirlerin yazıldığı tek duygudur belki de.  Doğan büyüyen her insanın bu yüzden kim bilir kaç kere akmıştır gözyaşları. Gene de herkes aşık olmak ister. Ama çoğu kişiye de acı verir bu duygu, hele bir de karşılıksız bir aşk ise yaşanılan, ciddi yaralar insanı. Ama her aşk karşılıksız değildir tabi ki. Aşkında bin bir çeşidi, her bünyede yaşanan başka bir tarifi vardır. Mesela tenis aşkı diye bir gerçek var. Baktığımızda Tenis aşkı ile aşklarımızın arasında ne çok ortak nokta var;

-          İkisi de genellikle iki kişi arasında gerçekleşir ve bu iki kişinin karşı cinslerden olması gerekmez,

-          İkisinde de ne kadar emek verirseniz o kadar karşılığını alırsınız,

-          İkisinin de yaşı yoktur, her yaşta aşık olabilir ve her yaşta tenis oynayabilirsiniz.

-          İkisini de yaşarken karşınızdakine konsantre olursunuz ve gözünüz başka hiçbir şey görmez.

-          Her ikisini de yaşarken, kendinizin saklı kalmış taraflarını keşfedersiniz, aşkta kıskançlığın tavanına vururken, kortta en yakın arkadaşınızın karşısında kendinizi raketinizi bilerken bulabilirsiniz.

-          İkisinde de zaman zaman duygu karmaşaları yaşarsınız, aşkınız tek taraflı da olsa ya da karşınızda bir duvar, kendi kendinize bir kızar, bir mutlu olur, bir alkışlar, bir hırs yaparsınız,

-          İkisinde de her zaman başka rakipler vardır. Yan masada etekleri uçuşan tutkuyla topa vuran hanımlar, ya da bilekliklerine terlerini silen centilmen beyler her yerde boy gösterir.

-          İkisinin de nedeni yoktur, sadece seversiniz ve istersiniz…

-          İkisi de yaşam tarzınız tutkunuz olur, hayatınızı ona göre düzenlersiniz…

Aşkın her türlüsü güzel, kortlarda olduğu gibi, bizi bir sağa bir sola savurmasını dahi seviyoruz, kalbimiz ister kortta atsın ister sevgilimizin avuçları arasında hiç önemli değil…

Tutkusu bir ömür boyu süren, uzun ömürlü aşklarımız olsun, elimizde bu aşların ister yüzük izi ister raket tutamaktan oluşan avuç içi nasırlarımız olsun, ama elimiz hiç boş kalmasın ya raketle dolsun ya da sevgilimizin elleriyle. Sevgililer gününüz kutlu olsun. Hepimiz için spor dolu tenis dolu bir yıl olsun…

15.01.2013

Yeşim Özdemir Aştı

20 Kasım 2012 Salı

JLOVE-1-ISTANBUL-17 KASIM 2012


 
Not: Tüm fotoğraflar yesimaştı tarafından Iphone 4s ile çekilmiştir:)))

7 Kasım 2012 Çarşamba

Havada AŞK Kokusu Var


Bir kafede kız arkadaşlarımla toplanmış, sohbet ediyorduk. “ilk görüşte aşk” var mı? diye tartışmaya başladık. Birçok arkadaşım konu ile ilgili deneyimlerini anlatırken kimi arkadaşlar ise bu konudaki şüphelerini dile getirdi. Ancak ortak bir konuda aynı fikre vardık; spor salonu gibi kalabalık bir ortamda ilk defa karşılaşmış kişilerin bir şekilde birbirlerini algılamalarını ve ilgilenmelerini sağlayan büyülü bir mekanizmanın varlığıydı bu. Ya da tam tersi, hepimiz sıkça duyarız,“zaten ilk gördüğüm andan itibaren sevmemiştim onu” cümlesini. Peki nedir bu büyülü mekanizma? Hakkaten büyülü mü yoksa bilimsel bir açıklaması var mı?

Tüm canlıların salgıladıktan sonra aynı türden canlılarda davranış değişikliğine yol açan aralarında haberleşmeyi sağlayan koku benzeri ama kokusuz kimyevi maddelere feromon denilmekte.

Feromonlar, karşılaştığımız kişilere karşı yakınlık duymamızı ya da itici bulmamızı sağlayan, o kişiler hakkında ilk andan itibaren duygu ve düşüncelerimize yön veren, içgüdüsel olarak karar vermemizi sağlayan bileşiklerdir.

Feromonlar, günün 24 saati biz farkında olmadan vücudunuzdan havaya yayılan, hedefleri mesaj ulaştırmak istediğimiz diğer insanlar olan, kimyasal sinyallerdir. Ulaştığı kişilerin koku alma duyuları tarafından algılanırlar.

Koku alma duyusu hayvanlar alemin de beslenme, eş bulma, yön belirleme ve iletişim gibi bir çok temel içgüdüsel davranışa yön vermekte olduğunu görüyoruz.

İnsanoğlunda da durum çok farklı değil. Koku duyusu, insanoğlunun günlük duygularının %75’ini etkilediği söylenir ve hafızada, yaratıcılıkta önemli bir rol oynar. Bu duyu organımız 24 saat, yani biz uyurken bile çalışan, hiç dinlenmeyen, kapatılamayan tek duyu organımızdır. Burnumuzda bulunan koku reseptörleri, teneffüs ettiğimiz hava ile burnumuza ulaşan kokuları koku alma mekanizması ile hipofiz bezi ve hipotalamusa iletir. Hipotalamus, iştah, sinir sistemi, stres seviyesi ve konsantrasyonu etkileyen hormonların salgılanmasını kontrol eden beynin en önemli bölümlerinden birisidir. İnsanoğlunun gelişimine baktığınızda hipotalamusun ilkel insanda bilinç gelişmeden önce de var olduğunu görüyoruz. Bu yüzden hipotalamusa ilkel beyin de denilmektedir.

Burnumuz dışındaki duyu organlarımızı algılar ve bilinçli bir şekilde kontrol edebiliriz. Bir nesneye dokunmak istediğimizde bunu kontrol eder, dokunduğumuz nesnenin sıcak mı soğuk mu olduğunu yumuşak mı sert mi olduğunu algılayabiliriz. Ancak feromonları algıladığımızı fark edemeyiz. Bundan dolayı da her zaman duygu ve düşüncelerimiz kontrol etmemiz mümkün olmaz, çünkü bunlara yön veren feromonler bizim bilinçaltımızı etkilemektedir. İnsan ilişkilerinin feromonların etkileri ile açıklanabileceği düşünülmekte. Kendimiz için iyi ve kötüyü ayırt ederken, hoşlandığımız ya da sevmediğimiz şeylere karar verirken iç sesimize hayat veren kaynak gene feromonlardır.

Aşkın yaratıcısının da feromonlar olduğunu söylemek pekte yanlış olmaz? İki kişi arasındaki işte o ilk görüşte aşk dediğimiz gizemli kimyasal büyüye feromonlar yön veriyor olabilir. Feromonlar deri yoluyla yayılmakta olup en çok çıktıkları bölgeler kasık, koltukaltları, meme başı çevresi ve ilginç olarak, burun delikleri arasındaki deri ve üst dudaklar olduğu literatürde geçmektedir. Bu durum, insanların neden birbirlerini öpmekten zevk aldıklarını açıklayabilir.

Aşık olmak büyülü ve bir o kadar da gizemli bir kimyasal reaksiyondur. İnsanoğlu aşık olduğunda kendini yaşama sevinci ile dolu, olmadığı kadar güzel/yakışıklı ve çekici hisseder. İnsanoğlunun feromonları aşka olan isteklerini belirten ve çevresine bu bilgiyi ilgili taraflara taşımaları için bıraktıkları bir iletişim yöntemidir aslında. Yani ben aşka hazırım mesajı vermenin bilinçsiz bir yoludur. Buradan anlaşılacağı gibi bazı kişilerin birbirlerini koklayarak bulduklarını söylemelerinde bir gerçek payı vardır J.

Kısacası, feromonlar, "hazırım, istiyorum, haydi aşk yapalım"dan, "yaşama alanımı savunurum"a kadar birçok davranışı tetiklemektedir.
 
Aşk ve şehvette feromonların oynadıkları rolü biliyoruz. Ancak şunu da biliyoruz ki birini sevmemizde fermonlar tek belirleyici değildir. Birini çekici bulmaya başladığınız zaman, onu eş olarak seçmede birçok kritere başvururuz. Bunlardan birisi kişinin fiziksel görüntüsüdür. Sırf sesi ahenkli ya da kirpikleri uzun olduğu için kanımızı kaynatan insanlar vardır. İnsan ilişkilerinde feromonların etkisi ancak ilk izlenimde söylenebilir ve ilişkinin devamı için başka şeyler gerekir.

İnsan feromonu konusu bilim dünyası için çok yeni bir konu olmakla birlikte, insanlar yüzyıllardır kendileri ile diğer kişiler arasında, beş duyu yolu ile kolayca ve tam olarak açıklanamayan bir şeylerin olduğunu hissetmektedir. Bu gizem, hala devam etmekte ve insanoğlu bu gizemi çözmek için araştırma yapmaktan asla vazgeçmeyecek gibi görünüyor.
 

Yeşim Özdemir Aştı


 

Yararlanılan kaynaklar;



21 Eylül 2012 Cuma

Sporda Güvenlik 2


 

SPORDA GÜVENLİK-2

Geçen yazımda, spor yaparken özellikle düşme, çarpma gibi durumların yaşanma olasılığının yüksek olduğu spor dallarında bu sporlara gönül veren sporcular tarafından alınması gereken önlemlerin ne kadar önemli olduğundan bahsetmiştim. Peki hangi spor dalında ne tür önlemler alınmalı ? Sadece riskli görünen ekstrem sporlarda değil, güvenli görünen diğer spor dallarında da alınabilecek bir çok önlem bulunmakta. Öncelikle eğer yapacağınız spora özel olarak üretilmiş malzemeler var ise öncelikle onları tercih etmelisiniz. Örneğin günlük kullanım için tasarlanmış bir spor ayakkabı ile tenis oynadığınızda ayak bileğinizin burkulma olasılığı her zaman daha fazla olacaktır. Özellikle spor ayakkabınızın seçiminizde yapacağınız spora uygun bir ayakkabı, o spor için tasarlanmış kıyafetleri seçmeniz,  sizin daha konforlu ve daha keyifli spor yapmanızı sağlayacaktır. Bu ayrıntılar önemsiz gibi görünse de, spora yeni başlayanların başına bu tarz küçük spor yaralanmalarının gelmesi onların gelecekteki spor yaşantılarını olumsuz etkileyecektir.

Gelelim eksterm sporlara. Bu sporlarda yaşanacak kazaların sonuçları çok ciddi boyutlara ulaşabilmektedir. Bana bıraksalar, yeterli koruyucu önlem almayan hiçbir sporcuyu sahalara asla bırakmam. Çünkü sporcu kişiliklerde konsantrasyon ve sınırlarını zorlama isteği her zaman  fazla olduğundan dolayı risk daha kolay alınır ve kaza çoğu zaman kaçınılmaz olur. Onun için siz siz olun önlemlerinizi almadan sevdiklerinizin de önlemlerinin tam olduğundan emin olmadan bu tarz sporları yapmayın ve yapmalarına izin vermeyin. Aşağıdaki tabloda bazı spor dallarında alınabilecek basit ama etkin koruyucu önlemlerden bahsettim. Herkes için keyifli kazasız spor dolu bir yaz diliyorum.

Spor Dalı
Alınması gereken koruyucu önlemler
Baş koruyucu
Gövde Koruyucu
Diz/Dirsek Koruyucu
Diğer
Snowboard
Board’un bağlantıları kontrol edilmeli.
Kask muhakkak kullanılmalı.
Bel/omur ve göğüs koruyucular kullanılabilir.
Kullanılabilir.
Gözlük kullanılabilir.
Kayak
Kayak bağlantıları muhakkak kontrol edilmelidir.
-
-
Diz ve dirsek koruyucu kullanılabilir.
Kulak ve göz koruyucuları yeterlidir. 
Roller Skate
 
Kask kullanılabilir
-
Diz ve dirsek koruyucu
Eldiven
Bisiklet
Bisiklette bulunan arka ön ve jant reflektörleri ve gece kullanım için pilli flaşörler
Kask kullanılabilir
-
Diz ve dirsek koruyucu
Eldiven
Kaykay
-
Kask kullanılabilir
-
Diz ve dirsek koruyucu
Özel Ayakkabı, Bileklik


 Yeşim Aştı
18 Haziran 2012



Sporda Güvenlik 1






SPORDA GÜVENLİK

Spora gönül vermiş ve çiçeği burnunda bir” İş Güvenliği Uzmanı” olarak, çok önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. SPORDA GÜVENLİK.

Aynı İş kazalarında olduğu gibi spor yaparken de başımıza birçok kaza gelme olasılığı bulunmakta.  Bu tür kazalardan sporcuları korumak için duyarlı spor tesisleri toplu koruma yöntemlerini tercih etmekte daha güvenli malzemeler kullanmakta ya da kaza meydana geldiğinde oluşabilecek etkilerin şiddetini azaltmak için birçok önlem almakta böylelikle kaza riskini minimize etmeye çalışmaktadır. Toplu koruma yöntemlerinin yanında kişisel koruyucu malzeme kullanımı da atlanmaması gereken çok önemli bir nokta. Bunun için bireysel olarak bu konuda bilinçli davranmak çok çok önemli.

Spor kazalarının başımıza gelme olasılığı ne kadar az görünse de meydana geldiklerinde hayatımızı olumsuz yönde etkileyecek kalıcı hasarlar bırakma, hatta hayatımıza mal olma olasılığı ise yüksek olabilir. Özellikle tehlikeli ve kaza riski yüksek ekstrem sporları seçmiş olan tüm spor severlere bu noktayı atlamamaları gerekliliğini hatırlatmayı kendime bir görev sayıyorum. Peki bize gerekli olabilecek kişisel koruyucu ekipmanlara nasıl karar verebiliriz? Ve hangi sporda hangi tür güvenlik malzemeleri kullanmak gerekir. Bu sorulara gelin beraber cevap arayalım.

-          Öncelikle seçilen spor dalında başınıza gelebilecek ne tür tehlikeler olabileceği ve bu tehlikelerin gerçekleşme olasılığı düşünülerek bir risk analizi yapalım,

-          Özellikle riskli durumların (düşmek, çarpışmak, kaymak vb.)  başınıza gelmesi durumunda bedensel olarak hangi bölgelerinizin zarar görebileceğini düşünelim ve buna göre kişisel koruyucu malzemelere karar verilim.

Kişisel koruyucu malzemeler, baş, kulak, “göz ve yüz”,” kol, bacak, diz ve dirsek”, “bel ve karın bölgesi”, “ayak ve bacak” koruyucuları gibi vücudumuzun birçok alanına yönelik olarak sınıflanmaktadır. Seçilen kişisel koruyucu malzemeler;

-tam bir koruma sağlamalı,

-kendileri tehlike kaynağı olmamalı,

- kullanılan vücut kısımlarına ve yapılan spora uygun olmalı,

- temizliği bakımı kolay ve pratik olmalı

 - CE markalaması yapılmış olmalıdır.

Kaza sevimsiz bir konu ama hayatımızın gerçeği. Bilinçli davranarak, toplu koruma yöntemleri konusunda spor tesislerini uyarabileceğimiz ve alınan önlemlerin yeterliliğini ve etkinliğini sorgulayabileceğimiz gibi kendimiz ve sevdiklerimizi de spor kazalarından korumak için kişisel koruyucu kullanımını teşvik etmeli, her spor yapışımızda bu malzemeleri kullanmalı ve kullandırmalıyız. Unutmayın İş kazası gibi spor kazaları da hayatımızda bir kere başımıza gelebilir. Başımıza geldiklerinde bize kalıcı hazarlar bırakmamaları ve hayatımıza mal olmamaları için gerekli güvenlik önlemlerimizi almalıyız. Bu vesile ile kayak antremanı sırasında yeni hayatını kaybeden milli sporcumuz 17 yaşındaki Aslı Nemutlu’yu da anmış olalım. Kazasız ve Keyifli Sporlar.

Not: Bir sonraki yazı; “Hangi sporda ne gibi koruyucu malzemeler kullanmalıyız?”

Yeşim Aştı
31 Ocak 2012

 

 

Düşünce Gücü



DÜŞÜNCE GÜCÜ
Bir önceki yazımda stresle baş etmenin tek yolunun onu yönetmek olduğundan bahsetmiştim. Peki isteklerimizi hedeflerimizi nasıl gerçekleştirebilir? Hayattaki sorunlarla nasıl başa çıkabiliriz? Cevap; kendimizi yöneterek . Her şey ama her şey beynimizde başlıyor. Eylem her zaman fikirlerden sonra geliyor. Çevremizde gördüğümüz her şey önce birilerinin beyninde oluştular ve daha sonra elle tutulabilir hale geldiler.  Bilinçli olarak düşünülen her düşünce bilinçaltımıza bir mesaj gönderir ve düşüncenin gücüne göre bu düşünce eyleme dönüşür. Bilinçli düşünülen her şeyi insan gerçekleştirebilir, çünkü yönetim işini bilinç yapar. Ancak insanın en büyük düşmanı, önündeki en büyük engel gene kendisidir. Sınırları kendi inançlarımız ve bilinçaltımız koyar. Siz buna izin vermeyin. 
İstediğiniz şeyleri içtenlikle ister ve inanırsanız gerçekleşeceklerdir. Bu sizin, evrenden istediğinizin gerçekleşmesi için gerekli olan enerji döngüsünü başlatmak için yapmanız gereken ilk şeydir, sanki gözle görmediğimiz bir enerji çarkının dönmesi için gerekli olan ilk hareketi sağlayan enerjiyi vermek gibi.
Yaşam yasası denilen şey işte budur. Bu yasa kişiler arasında ayrım yapmaz, herkes için yol aynı işler, daha da güzeli olumlu düşünceler bu enerji akışını başlatırken olumsuz düşüncelerin ise hiçbir etkisi olmaz. İnandığınız ve bilinçli istediğiniz her şey ama her şey bir gün deneyimleriniz olacaktır. Peki, nasıl ve nerden başlamalı;
Yeşim derki;
Bu yasanın sizin için de çalışmasını istiyorsanız kendinize güvenin.
İnanç ilk adımdır, kendinize ve içinizdeki güce inanın.
Olumlu düşünün,
Her işe bir proje olarak bakın.
Hedefiniz yani projeniz ne olur ise olsun önce sonucunu hayal edin.( Yeni almak istediğiniz arabanın koltuğuna kurulmuş keyifle gezerken meselaJ.)

Sonuca ulaşmak için plan yapın, katı olmayın gerektiğine inanıyorsanız planlarınızı değiştirin.
Çaba göstermeden sadece inanmak hiç bir işe yaramaz,
Size gösterilen olumsuz ve ters tepkilere kulak asmayın.
Hata yapmaktan korkmayın, unutmayın hiç hata yapmayanlar, hiç bir şey yapmayanlardır.
Sözün büyülü gücüne inanın ve bilinçaltınıza istediğinizi hemen olması için emirler verin, geleceğe dair değil, şimdi için şu an için.
Ve bırakın çark bu sefer sizin içinde dönsün…
Yeşim Aştı
12 Ekim 2011
 

 

Azı Yarar, Çoğu Zarar; STRES




AZI YARAR, ÇOĞU ZARAR- STRES

Başarılı olan insanların hayatlarına göz gezdirdiğiniz zaman stresle dolu olduğunu görürsünüz.  Stres, hayatımızın her alanında olduğu gibi iş hayatımızın da kaçınılmaz bir parçası. Makul stresin iş hayatında olumlu etkileri olduğunu düşünenlerdenim. Makul seviyede strese maruz kalmak enerji artışını, birçok açıdan uyarılmayı, daha uyanık davranışlar sergilemeyi ve birçok olaya proaktif bakmayı sağlar. İş hayatında “Makul Stres” kaygı ve endişe yerine zor bir işi başarmada adaptasyonu ve konsantrasyonu arttırır, işin nasıl sonuçlanmasını istiyorsanız ona odaklanmanızı ve sizi o sonuca götürecek yolları bulmanızı sağlar. Sonunda insanı başarıya ve doyuma ulaştıran, mutlu eden bir stres türüdür. Birde iş hayatında “Ekstrem Stres” e maruz kalan büyük bir çalışan kitlesi var.  Ekstrem strese maruz kalmak ise kişinin kendine olan güvenini kaybetmesine, yetersiz, çaresiz, umutsuz hissetmesine sebep olur ki, bu bireyden verim almanız mümkün değildir. Bu durum iş yerinin çıkarlarını da olumsuz yönde etkileyecek ve iş kayıplarına yol açacaktır. Makul ve ekstrem stres düzeyi kişiden kişiye elbette ki farklılık gösterecektir. Kişilerin kaldırabileceği optimum düzeyde stres ile iş hayatını sürdürmesi en idealidir. Ancak öyle zamanlar olur ki birçok kişi kendisi için makul sayılabilecek düzeydeki bir stresi bile kaldıramayacak duruma gelebilir. Böyle bir durumda stres ile baş etmek için içki ve sigaraya yönelme, kendini aşırı yemek yemeğe verme gibi durumlar gözlemlenir ki bu da insanın en önemli hazinesi, sağlığını kaybetmesine sebep olur.  Stresle baş etme ile ilgili gazete ve dergilerde birçok yöntem önerilir. Hobi edinme, spor, meditasyon gibi bu yöntemler bir çok kişide işe yararken bazı kişilerde işe yaramamaktadır.

Yeşim der ki;

Stresle girdiğinizde bu benim için makul mü yoksa ekstrem mi diye sorun. Makul ise faydalarından yararlanın. Değilse stresi yönetin,

-         İş yerinde sizde strese sebep olan kaynakları belirleyin.

-         Çalışma arkadaşlarınızla iyi ilişkiler kurun ama herkes tarafından sevilmeyi beklemeyin.

-         Sabah gözünüzü açar açmaz gününüzü planlayın, planlara uyun, sonuçlarını kontrol edin.

-         Başarısız olduğunuz konularda kök neden analizi yapın. Bu durumları iyileşme fırsatı olarak görün.

-         Günün içerisinde “acil ve önemli” işler yapmak yerine, bu işleri temizleyin ve gününüzün çoğunu “acil olmayan ve önemli” işlere ayırın.

-         Her şeyi ben yaparım, kimse benden daha iyi yapamaz demeyin. İşi delege edin, bölün ve yönetin.

-          Kendinizi vazgeçilme görmeyin.

-          Hayır demeyi öğrenin.

-          İşkolik olmayın, dinlenmeyi bilin.

-          Sağlıklı düşünmek için fiziksel aktivite yapın.

Yeşim Aştı

 14 07.2011

Motivasyon



SPOR ve MOTİVASYON

Bahar geldi, doğa uyandı, güneş parıldıyor ve içimiz kıpır kıpır. Bu arada kışın boşalan spor salonları da doldu taştı. Yaz aylarında giyilecek ince kıyafetlerin, bikini ve mayoların dolaplardan çıkacak olmasının verdiği bir telaş ile spor kulüplerinin veya salonlarının yolları aşındırılmaya başlandı. Ama öyle bir insan topluluğu var ki yaz kış düzenli olarak spora giden, her zaman sağlıklı ve fit görünen.  Herkes zaman zaman spor yapma isteği duyar, ancak bunu yaşam tarzı haline getirmek ve bu konuda motive kalmak herkes için çokta kolay değil.

Motivasyon, iş, okul, sanat, ticaret, hayatın hangi alanında olursak olalım insanoğlunun mutlu ve beraberinde başarılı olmasını sağlayan temel bir yaşam enerjisidir aslında. Ruhsal olarak bir konu üzerinde motive olmak engelleri aşmayı, hedefe ulaşma gücünü içinde hissetmeyi,  başarılı ve özgüveni yüksek birer birey olmayı beraberinde getirir.  Spor konusunda da diğer alanlarda olduğu gibi motive olmak, sağlıklı dinamik bir hayatı, fit ve genç bir görünümü beraberinde getirecektir. Peki spor yapma konusunda motivasyonu yüksek insanların sırrı ne? Profesyonel sporcu olmayan bir kişi bir spor aktivitesini yeteri kadar uzun süreli gerçekleştirebilme motivasyonunu nasıl sağlayabilir?

Eğer bir kişi yaptığı bir aktivitenin sonucunda takdir görür, ödül ya da keyif alırsa, o duyguyu tekrardan yaşamak için aynı aktiviteyi yapmaya istek duyacaktır. Buna psikolojide “Edimsel Koşullanma” deniyor. Bu yöntem kötü alışkanlıkların bırakılmasında etkili olduğu gibi iyi alışkanlıkların kazanılmasında da çok işe yarıyor. Peki “Edimsel Koşullanma” yöntemini sporda nasıl kullanacağız ? Hiç kimse keyif almadığı bir aktiviteyi uzun süreli yapamaz. Onun için eğlendiğiniz keyif aldığınız bir aktivite seçin. Zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağınız, tekrar tekrar yapmaktan sıkılmayacağınız bir spor aktivitesi muhakkak vardır. Ya da ödül sizin için önemli bir motivatör ise amatörler için düzenlenen müsabakalara katılmak bir yol olabilir. Birçok spor kulübü, üyelerinin motivasyonunu arttırmak için bu yöntemi sıklıkla kullanmakta. Mesela belirli bir zaman dilimi içerisinde harcanacak kalori hedefleri koyup, onları izlemek, üyeleri birey olarak takip etmek ve sonunda ödüller vermek gibi.

Bu yöntem bende işe yarıyor.  Müziği ve dans etmeyi seviyorum. Bunun için müzikle yapılan latin aerobik veya aerodance aktivitelerini seçiyorum. Hem mutlu oluyorum  ve hem de eğleniyorum. Harcadığım kalorilerde yanıma kar kalıyor.

Bir başka motivasyon kaynağı ise, bir sosyal grubun parçası olmak. İnsanoğlu sosyal bir varlık. Bir gruba ait olmak hem güven veren ve hem de kendimizi değerli hissettiren bir durum. Birçok insan için, tek başına spor yapmak bu aktiviteyi rutin ve uzun süreli olarak uygulamanın önünde büyük bir engel olabilir.  Bundan dolayı yapılan araştırmalar tek başına spor yapmak yerine grup olarak spor yapmanın çok daha motive edici olduğunu ortaya koymakta. Çevrenizde ne kadar çok spor bilinci ve spor güdüsü yüksek insan var ise unutmayın bir süre sonra siz de onlara benzeyeceksiniz. Sosyal bir grubun üyesi olmanın verdiği keyif ve eğlenceli ortamda, grup ile gerçekleştirilen sporları cazip kılan diğer etkenlerden sayılabilir.

Özetle, Yeşim derki;
Sporda motivasyon için eğlenceli ve size kolay gelen başarılı olduğunuz bir aktivite seçin, sosyal bir grubun parçası olun, bir spor kulübüne ya da grubuna dahil olun ve motive olun. Kim bilir belki dostunuz olacak birçok kişi ile ve hatta benim gibi hayat arkadaşınızla spor kulübünde tanışabilirsiniz.

Yeşim Aştı